Epİfİz Bezİ

Epifiz bezi beynimizin arka bölümüne doğru iki gözümüzün ortasındaki hizada kozalağa benzeyen üçüncü göz olarak adlandırılan küçük bir salgı bezidir. Uyuma, uyanma zaman kavramı, vücudu geceye gündüze göre ayarlama, mevsimsel fonksiyonlar dahil kabataslak bütün işlerle uğraşan bu bez dokusal olarak da gözümüzün yapısını andırır. Ancak işlevi ve vücuda verdikleri gözlerimizin tam tersi şekilde işler.


Dr. David Klein, Science Daily, “Retinadaki ışık alıcıları epifiz bezindeki hücrelere çok fazla benzemektedir”

Bu bezin salgılarının maddi ve manevi hayat arasındaki geçişleri etkilediğinden hesapla, bazı özel insanların ve eski medeniyetlerin algı, bilinç ve üretkenliklerini yüksek oranda kullanabildikleri bu beze bağlı olduğunu düşünmek çokta garip olmaz. Öyle ki bu bezin zaman içinde kullanılmadığı ve medeniyetin getirilerinin içinde en büyük kayıplardan biri olduğu konusunda da iddialar var.

Gözlerimiz ışıkla harekete geçen ve maddesel dünyaya açılan kapımız iken epifiz bezi karanlıkta harekete geçer ve bedenimizin manevi dünyaya açılan kapısıdır. Bu bezden büyüme hormonu melatonin, mutluluk hormonu seratonin ve manevi hayata bir geçiş etkisi yapan hayalet molekül DMT salgılanmaktadır.


DMT’nin, uyku sırasında, ruhsal ve gizemli deneyimler sırasında ve ölüm sırasında salgılandığına inanılır. Mideye girdiğinde, diğer tüm uyuşturucu ilaçların ötesinde, en güçlü halüsinojenik etkiye sahip bir kimyasal bileşene sahiptir.


Melatonin hormonu gece (yani karanlıkta) ve deniz seviyesinden yukarılarda daha fazla salgılandığı biliniyor. Gece saatlerinde özellikle saat üçte en fazla seviyesine çıktığı bilinen bu hormon ile vücut bakım ve onarım sürecine girer. Hasta insanların uyuması ve gece geçirmesi sonrasında hastalığın seyir değiştirmesi bununla ilişkilendirilir. İbadethanelerin yükseklere yapılması da yine yükseklerde bu bezin salgıları ile insanların maneviyatının yükselmesinden kaynaklıdır. Göçmen kuşların ve görme engelli insanların yol bulma kabiliyeti yine epifiz bezinin işlevindendir.


Fransız filozof René Descartes (1596-1650) yazılarında epifiz bezini vurgulamıştır. Epifiz bezini ruhun koltuğu olarak ve ruhun işlevlerini doğrudan uyguladığı vücut kısmı olarak dile getirmiştir. Ruhun ve vücudun etkileşimde bulunduğu merkez noktası olduğunu ve ilahi mesajları aldığımız yer olduğunu iddia etmiştir.


Mısır medeniyetinden Sümerlere mistik öğretilerden dini kaynaklara kadar pek çok yerde bu beze atıfta bulunan ifadeler ve bu bezi simgeleyen kozalağın kullanımına dair kanıtlar mevcuttur. Epifiz bezinin kullanımı insanlara daha güçlü bir inanç (sonucunda daha iyi insan ve toplumlar), daha yaratıcı, bilinçli ve algısı yüksek bir beden sunmaktadır. Eski devirlerde insanların ortaya koydukları mimari başta olmak üzere tüm sanat eserleri, ürettikleri fikirler ve geliştirdikleri öğretiler bugünkü medeniyetin halen temelini oluşturmakta ve hayranlıkla konuşulmakta, tartışılmaktadır. 


Anlaşılan o ki, bugünün dahileri de bu bezin kullanabilmem yetisine sahip nadide kişiler. Çünkü, bazı ülkelerde içme suyuna ve medeni dünya tarafında günde en az iki kere kullanmamız önerilen diş macunlarına ve vazgeçilmezimiz antidepresanlara konan florür bu bezin en büyük düşmanıdır. Yani bu bez kullanılmadığı gibi florürle kireçlenmesi ve kullanılamaz hale gelmesi de olasıdır. Ancak bu bezin aktifliği güneş ışığı ile tetiklenebilmektedir.

Yorumlar